Parçalanan Saat Kurtulan Kahraman

 

Parçalanan Saat Kurtulan Kahraman 

''- Ortalık açıldıktan sonra idi ki, düşman hakikaten Conkbayırı'nı cehenneme çevirmişti. Denizden, karadan büyük çaplı topların muhtelif cinste mermileri Conkbayırı semasında abitmez tükenmez yıldırımlar vücude getiriyordu.''

Buraya kadar muhaveremizi, sâkin bir vaziyette dinleyen yüzbaşı Cevat Bey, Paşa'nın yâveri, kalın, sertliği hoşa giden bir sesle: 

''- Bu şarapnel misketlerinden bir tanesi de Paşa'nın göğsünü okşamıştı!'' dedi. Nasıl? dedim. 

''- Bulunduğumuz yer tamamen muhacimlerin (hücum edenlerin) arası idi. Paşa da ilerleyen efradımızı seyrederken, göğsüne bir şeyin gayet kuvvetle çarptığını duymuştu.'' 

''- Evet, sağ tarafta ceketimde bir kurşun yeri gördüm. 

Yanımda bulunan zabit (şimdi Kütahya Mebusu M. Nuri Bey): 

''Efendim, vuruldunuz'' dedi. Ben böyle bir söz şuyu bulursa (yayılırsa) askerlerimizin kuvve-i mâneviyesi üzerinde yapacağı tesiri düşündüm. Elimle zabitin ağzını kapadım. ''Sus'' dedim. 

Cevat Bey devamla: 

''- Bir şaranel misketi göğsünün sağ tarafına tam saatinin bulunduğu cebe isabet etmişti. Saat parça parça oldu. Fakat o darbe Paşa'nın göğsünde hafif bir leke bırakmaktan başka ileri geçememiştir'' dedi. 

- Pekiyi, siz bu yaranızla uğraştığınız esnada askerleriniz ne yapıyordu? Hücuma devam ediyor mu

idi? 

''- Tabii. O kahramanlar, başlarında fedakâr zabitleri olduğu halde gayr-i kabil-i tevkif (durdurulamaz) savletleriyle (saldırışlarıyla) ilk düşman hattını bire kadar boğdular. Bundan başka önlerine tesadüf eden, imdada gelen bütün düşman kıtalarını perişan ettiler. Hattâ bizim münferit aksamımız (kısımlarımız) boş buldukları istikametlerden denize kadar gitmişlerdir.'' 

RUŞEN EŞREF (Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülâkat'tan: İstanbul Matbaası, 1930).

ATATÜRKÜN HAYATINI KURTARAN SAAT ŞİMDİ NEREDE?

Haberler

Mustafa Kemal Atatürk, 10 Ağustos 1915’te Çanakkale Cephesi'nde Conkbayırı'nda Osmanlı ordusunun kritik savunma hatlarından birinde görev yapıyordu. Bu dönemdeki çatışmalar, Çanakkale Savaşları'nın en yoğun ve en kanlı anlarından biriydi. Atatürk, burada 19. Tümen Komutanı olarak askerlerine bizzat liderlik ediyordu.

Conkbayırı’ndaki çatışmalar sırasında, bir şarapnel parçası Atatürk'ün bulunduğu noktaya doğru isabet etti. Şarapnel parçası doğrudan Atatürk'ün göğsüne yöneldi, ancak cebindeki cep saati sayesinde ciddi bir yaralanma yaşamadı. 

Atatürk,Ruşen Eşref (Ünaydın) ile 1918 yılında yaptığı röportajda Çanakkale Muharebeleri Conkbayırı Cephesi'nde 9-10 Ağustos 1915 günlerinde yaşananları şöyle anlatıyor: "Muharebe meydanında cereyan eden hali temaşa ederken bir şarapnel parçası göğsümün sağ tarafına çarptı. Cebimde bulunan saati parça parça etti. Vücuduma nüfuz edemedi. Yalnız kalınca, derin bir kan lekesi bıraktı. Bu saat enkazını bilâhare, bugünün hatırası olmak üzere, Liman (Von Sanders) Paşa'ya verdim. O da aile asalet armasını hâvi, kendi saatini bana verdi." 

Atatürk'ün hayatını kurtaran saatle ilgili yaşadığı süre boyunca kamuoyunda bilinen bir gelişme yaşanmıyor. Ancak Ulu Önder'in ölümünden kısa bir süre sonra saatin akıbetiyle ilgili haberler çıkıyor. 

Son Posta gazetesinin, 16 Oćak 1939 tarihli nüshasında, "Çanakkale'de Atatürk'ün hayatını kurtaran saatini, bir saat fabrikası 250 bin franga almak istiyor. İsviçre'deki maruf saat fabrikası(Omega), İzmir'deki mümessiline gönderdiği bir telgrafnamede, Conkbayırı'nda Atatürk'ün hayatını kurtaran saatin aslının veya fotoğrafının kimde bulunduğunu bildirene 1000 İsviçre Frankı vereceğini, saati de 250 bin franga satın alacağını bildirmiştir" haberi yayınlanıyor.

Conkbayırı'nda iki komutan arasında saatlerin değişimine de şahitlik eden Albay Haydar Mehmet Alganer, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Münih Konsolosluğu görevindeyken görüştüğü General Sanders'in saati çok kıymetli bir hatıra olarak sakladığını aktarıyor. 

Yine Alganer'in anlatımlarına göre, Alman General Sanders'in 1929 yılında ölümünden sonra Türk hükümeti saati eşinden alıp müzeye koyma talebinde bulunuyor. 

Ancak Sanders'in eşi, "Saatin Paşa'nın ölümünden sonra eve giren hırsızlar tarafından çalındığı" yanıtını veriyor. 1933-1934 yıllarında Milli Eğitim Bakanı olan Yusuf Hikmet Bayur ise saatin General Sanders'in ölümünden sonra ailesinden istendiğini ama gelen cevapta, saatin diğer vitrin eşyalarıyla birlikte bir Amerikalı’ya satıldığının ve nerede bulunduğunun bilinmediğinin bildirildiğini aktarıyor.

1939 yılı şubat ayında Prof. Ludwig Bairer isimli bir rahip Berlin’deki Türk Büyükelçiliği’ne başvurarak, bir İsviçre saat fabrikasının Atatürk’ün hayatını kurtaran saatin yerini bildirene ödül vereceğini Alman gazetelerinde okuduğunu ve saatin nerede olduğunu bildiğini haber verdi. 

Rahip, saatin zemberek kapağında Türkçe bir kelime kazınmış olduğunu ve Sanders tarafından bir Alman subaya hediye edildiğini söyledi. Rahip Ludwig Baier’in büyükelçiliğe yazmış olduğu yazı hakkında Dr. Mithat Atabay’ın konu hakkındaki makalesinden bir kesit: “Almanya’da Deutsche Evangelische Pfarragemeinde Aussig adresini veren Kirchenrad Prof. Ludwig Baier adlı bir rahip 16 Şubat 1939 tarihli bir mektupla Berlin Büyükelçiliğimize müracaat ederek, Türk gazetelerinden naklen Aussiger Tageblatt gazetesinin 7/2/1939 tarihli nüshasında, bir İsviçre saat fabrikasının, Çanakkale’de Atatürk’ün cebinde bir kurşunla parçalanan ve bu suretle kendisinin hayatını kurtaran bir saatin nerede olduğuna dair malumat verenlere 750 İsviçre Frankı mükâfat vaad eylediği ve mezkur saat fabrikasının 200.000 İsviçre Frankına almaya hazır olduğu hakkında intişar eden bir fıkrayı mevzu bahs ederek, bu saatin nerede bulunduğunu büyükelçiliğe ihbarı vazife telakki ettiğini bildirmiştir.

Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hamdi Arpağ durumu Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu’na bildirdi. Saracoğlu da 21 Mart 1939 tarih 33542/108 sayılı yazı ile Başbakanlığa müracaat etti. Saracoğlu yazısında saati tanıyabilecek kişilerin kimler olduğunun araştırılmasını istedi. Atatürk’ün hayatını kurtaran saat olması halinde nasıl bir işlem yapılacağını da sordu. Başbakanlığın 27 Mart 1939 tarih 1469 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’na yazdığı yazıda, “Keyfiyetin tetkik ile bu saatin mübayası hakkındaki mütalaalarının ve satın alınması istenirse karşılığının vekaletinizce temininin mümkün olup olamayacağının bildirilmesi” istendi.

Mithat Atabay'a göre Milli Eğitim Bakanlığı'nın ne cevap verdiği bilinmiyor. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı arasında yazışmalar ve saati tanıyanların araştırması sürerken, İkinci Dünya Savaşı patlak verdi ve ihbarı yapan Prof. Ludwig Baier adlı rahiple bir daha temas kurulamadı.

Peki Atatürk’ün kullandığı saat hangi markaydı?

Bir çok kaynakta bu saatin Zübeyde Hanım’ın Mustafa Kemal’e talebelik yıllarında almış olduğu Omega marka siyah okside bir saat olarak belirtilmiştir. 

Lakin Dr. Mithat Atabay konu hakkındaki makalesinde şu ifadeleri kullanmıştır: “Rahibin ifadesine nazaran, saat Longines firmasının anahtarlı bir gümüş saati imiş. Bir taraftan olan merminin izleri öbür taraf kapağında görülmekte imiş. Zemberek kapağında bir Türkçe kelime mahkuk bulunmakta imiş. Saat Atatürk tarafından bir Alman zabitine (General Sanders) hediye edilmiş ve nihayet bir Avusturyalının eline geçmiş. Rahibin işbu ifadelerinin doğru olup olmadığı vekaletimce malum değildir.” Bu iki sebepten ötürü saatin markasını net bir şekilde bilemesekte şahsi fikrim saatin Omega marka bir saat olduğundan yana.

Omega 10 Kasım 1966 yılında Milliyet Gazetesi’nde yaptığı reklam  dolayısıyla İlhan Selçuk tarafından şu anlamlı sözlerle eleştirmiştir:

“Görüldüğü gibi yabancı saat kumpanyası dehşetli bir Atatürkçü kesilmiştir. Atatürk'ün ölüm yıldönümünde, 10 Kasım günü, on binlerce Lira vererek gazeteleri reklamla donatıyor, Atatürk'ün aziz hatırasını saygıyla anarak, malının reklamını yapıyor:

Ey ahali! Atatürk'ü seven her Türk, Atatürk'ün hayatını kurtaran saat hangi marka ise onu kullanır. Büyük Atatürk şirketimizin saatini kullanırdı. Bu zeki reklamın sahiplerini yalnız buluşlarından ötürü değil, özdenlikleri yüzünden de kutlamak gerekir. Şimdiye dek Atatürkçü olanlar arasında neler görmemiştik! Şeyh sakalı öpüp de oy goygoyculuğuna çıkan Atatürkçü idi. Amerikan kumpanyasının komisyoncusu pervasız ‘Biz Atatürkçüyüz' diyordu… İsviçre saat kumpanyası neden Atatürkçü olmasındı?"

Atatürk’e cephede verilen Zenith marka bir kol saatide vardır dilerseniz onuda başka bir yazıda aktaralım.

O gün o saat orada olmasaydı bir ülkenin makus talihi değişmeyecekti. O saat Türk tarihini değiştirmiş bir saattir. Bugünkü varlığımızı kırık bir saate borçluyuz.


Yorumlar

Popüler Yayınlar